25 Mayıs 2014 Pazar

2. BÖLÜM Yüce Allah Çocuk Edinmemiştir


  2. BÖLÜM
  Yüce Allah Çocuk Edinmemiştir



  Yüce Allah, tüm varlıkların Hakimi, yaratılan her şeyin Sahibidir. Allah, tüm sebeplerden münezzehtir, çünkü meydana gelen tüm olayları ve bu olayların oluşma sebeplerini de yaratan Kendisi'dir. Dünya üzerindeki herşey belli sebeplere bağlı olarak gelişir. Fakat Rabbimiz'in bu sebeplere ihtiyacı yoktur. Babalık, oğulluk, çocuk edinme gibi insan hayatına dair durumları da Rabbimiz var etmiştir. Dolayısıyla "Allah çocuk edindi" (Allah'ı tenzih ederiz) diyenler Allah'ın yüceliğini ve sıfatlarını anlamamaktadırlar. Yüce Rabbimiz'in herhangi bir şeyi yaratmak, herhangi bir şeyi yapmak için yalnızca dilemesi yeterlidir. Hiçbir şey O'ndan uzakta değildir. O, yaratılanı en iyi bilen, yaratılmadan önce takdir edendir.
  Allah'a oğul yakıştırması yapanlar, Rabbimiz'in bu vasıflarını bilmeyenler veya gereği gibi anlamayanlardır. Daha önce de hatırlattığımız gibi Allah Kuran'da, Rabbimiz'i takdir edemeyenlerin gösterdiği bu cesaretin büyüklüğünü şu ayetleri ile bildirmiştir:
"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse bundan dolayı, GÖKLER PARAMPARÇA OLACAK, YER ÇATLAYACAK VE DAĞLAR YIKILIP GÖÇECEKTİ. Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.) Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. (Meryem Suresi, 88-93)
  Ayetlerde açıkça görüldüğü gibi, Allah'a çocuk isnad etmek; tüm kainatı yerle bir edecek kadar şiddetli, Rabbimiz'in gazabını hak eden çok büyük bir suçtur. Kuran'da Rabbimiz'in çocuk edinmediğine pek çok ayet ile vurgu yapılmıştır. Ayetlerde, Rabbimiz'in çocuk edinmekten münezzeh olduğu, "doğurmamış ve doğurulmamış" olduğu, hiçbir şeyin O'nun dengi olamayacağı açıkça ifade edilmektedir. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:
De ki: O Allah, birdir. Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir. (İhlas Suresi, 1-4)
Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki "Allah doğurdu." Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir. (Saffat Suresi, 151-152)
"Allah çocuk edindi" dediler. O, (bundan) yücedir; O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah'a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? (Yunus Suresi, 68)
   Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini elbette seçerdi. O, yücedir; O, bir olan, kahredici olan Allah'tır. (Zümer Suresi, 4)
  Yüce Rabbimiz tüm kainatın mutlak Hakimi'dir, Rabbimiz'in hiçbir ortağa veya yardımcıya ihtiyacı yoktur (Allah'ı tenzih ederiz). O istediğinde "Ol" der ve o olur. Allah ayetlerinde şöyle bildirir:
  Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)
  Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et. (İsra Suresi, 111)
  Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Meryem Suresi, 35)
Yüce Allah, "Allah oğul edindi" iddiasında bulunanları KURAN ile uyarıp korkuttuğunu bildirmektedir.          Demek ki üçleme ile hataya düşmüş olan Hristiyanlara Kuran doğru yolu gösterecektir. Allah onları Kuran vesilesi ile bu önemli hatadan alıkoymaktadır:
 (Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar. (Kehf Suresi, 4-5)
 Yukarıdaki ayetlerde ayrıca, Allah çocuk edindi diyenlerin bu konuda ne kendilerinin ne de kendilerinden öncekilerinin hiçbir bilgisi olmadığı yani bunun tamamen bir aldatmaca olduğu belirtilmektedir. Allah bilgisizce türetilmiş bu iddianın tehlikesini Kuran'da, "ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük", ifadesiyle hatırlatmaktadır.

Hz isa Meryem
Hayır, sizin Mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 150)
 Rabbimiz, çocuk edinmediğini bildirdiği bir ayette aynı zamanda Allah ile beraber bir başka ilahın daha olmadığını da haber vermektedir:
 Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir. (Müminun Suresi, 91)
Bu ayet, üçleme yanlısı Hristiyanların her iki iddiasını da -Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğu ve Hz. İsa (as)'ın ilahlık vasfına sahip olduğu iddialarını- tamamen ortadan kaldırmaktadır.
Cenab-ı Allah, Kuran'da, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e, bu iddia ile ortaya çıkan kişilere şöyle söylemesini vahyetmiştir:
"De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." (Zuhruf Suresi, 81)
"Allah"ı gereği gibi takdir edememek" derken, Allah'ın ayetlerde belirtilen üstün sıfatlarını anlamamak kastedilmektedir. Çünkü bir insanın üçleme inancını kabul edebilmesi için, Allah'ın her şeyin Hakimi olduğunu, yaratmak ve yaşatmak için hiçbir vesileye, yardımcıya ihtiyacı olmadığını; Allah'ın dilese çocuk edinmeye muktedir ama bundan münezzeh olduğunu; bir şeyi dilediği takdirde yalnızca "Ol" emrini vermesinin yeterli olduğunu; yerin, göğün tüm varlıkların O'nun emrine boyun eğmiş olduklarını anlayamıyor olması gerekir. Allah'ın hiçbir şey için Kendi özünden başka ilahlar yaratmaya ihtiyacı yoktur. Allah, daha doğmadan doğacak olanı, daha söylenmeden söylenecek olanı, daha bakmadan görülecek olanı, sinelerin özünde saklı olanı, KISACA HER ŞEYİ ezeliyetten ebediyete kadar bilir. Rabbimiz bir ayetinde şöyle bildirir:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
Allah'ın sonsuz güç ve kudret sahibi olması, İncil pasajlarında ise şu şekilde geçer:
... O, herşeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Allah'tır. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 9:5)
... Gücü herşeye yeten Rab Allah, senin işlerin büyük ve şaşılacak işlerdir... (Vahiy, 15:3)
Allah'ın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. (Luka, 1:37)
... Allah'tan [Allah'a ait] olmayan yönetim yoktur. Var olanları Allah kurmuştur. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 13:1)
Herşeyin kaynağı O'dur; herşey O'nun tarafından ve O'nun için var oldu. Sonsuza dek O'na yücelik olsun. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 11:36)
Her şey O'na teslimdir. Hiçbir şey başıboş değildir. Her biri mutlaka Rabbimiz'e itaat ile yükümlüdür. Allah işte böylesine kahredici, büyük ve üstün bir güce sahiptir:
…Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur… (Al-i İmran Suresi, 83)

Hz İsa ve Kuzusu

Hz. İsa (as), Derin Allah Aşkı ile Yaşayan Bir KULDUR

İncil'de Rabbimiz şöyle buyurur:
Allah, sizleri kötü yollarınızdan döndürüp kutsamak için kulunu [Hz. İsa (as)'ı] ortaya çıkarıp önce size gönderdi. (Elçilerin İşleri, 3:26)
Allah bir Kuran ayetinde ise şöyle buyurur:
Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)
   İncil ve Kuran ayetlerinde açıkça belirtildiği gibi Hz. İsa (as) Allah'ın bir kuludur. Ve yine Kuran ayetinde özellikle ifade edildiği gibi Hz. İsa (as), Allah'a kulluktan haz duyan, Allah'a teslim olmuş, Allah'a derin bir aşk ile bağlı olan güzeller güzeli bir peygamberdir. Onun Allah'a derin bir aşk ile yerine getirdiği kulluk görevi, bazı Hristiyanlar için kabul edilemezdir. Onun aşk ve derin haz içinde yerine getirdiği Allah'a kul olma görevini kendilerince yanlış değerlendirmekte ve reddetmektedirler.
  Kuran ayetlerine ve aşağıda detaylı inceleyeceğimiz İncil pasajlarına rağmen Hz. İsa (as)'ın yalnızca bir kul olarak yaratıldığını kabul etmeyenlerin büyük bölümü muhtemelen cehaletten bu hataya düşmüşlerdir. Hz. İsa (as)'a olan sevgilerinden, eğer onun "kul" olduğunu kabul ederlerse, bununla değerinin düşeceğini, ona gerekli saygıyı göstermiş olmayacaklarını zannetmektedirler. Oysa Hz. İsa (as)'ın şevkle, sevgi ve mutlulukla, bir ibadet olarak yerine getirdiği kulluk görevi, Hz. İsa (as) için çok büyük bir nimettir ve elbette onun değerinden bir şey eksiltici değildir. Tam tersine böylesine bir sevgi ile Allah'a kulluk, değerli peygamberimiz Hz. İsa (as)'ı kat kat daha değerli kılmış, onun cennetteki makamını artırmış, onu kitlelerin sevgilisi haline getirmiştir. Allah'ı razı etmeye çalışan bir kul ve peygamber olmak, tüm yaşamı boyunca Allah'ı yücelten ve Allah'a katıksız olarak iman eden böylesine derin akıl sahibi bir insan olmak, Hz. İsa (as) için nimetlerin en büyüğüdür.
Hz. İsa (as)'ın Allah'a yalnızca bir kul olarak yaratıldığı başka ayetlerde de bildirilmiş bir gerçektir:
(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı." (Meryem Suresi, 30)
Başka bir ayette ise Hz. İsa (a)'ın ölümlü olduğu, her insan gibi öldükten sonra ahirette yeniden diriltileceği bildirilmiştir:
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 33)

merdivenler
   Sevgili Peygamberimiz Hz. İsa (as), kendisi için Allah'ın belirlediği vakit geldiğinde yeniden yeryüzüne indirilecek ve Allah'ın emrettiği şekilde Hz. Mehdi (as) ile birlikte elçilik görevini tamamlayacaktır. (Bu konuya yazımızın ilerleyen bölümlerinde değinilmektedir). Hz. İsa (as), bu dünyada görevini tamamlamasının ardından her ölümlü insan gibi vefat edecek, ruhu cennete alınacaktır. Tüm insanlarda olduğu gibi, onun da tüm kaderini; hayatı boyunca karşılaştığı her olayı yaratan Allah'tır. Gösterdiği tüm mucizeleri yaratan da Allah'tır. Hz. İsa (as) bunları kendisinden değil, Allah'ın kendisine olan rahmeti ile gerçekleştirmiştir. Hz. İsa (as), dünya hayatı süresince Allah'a olan güçlü imanını ifade etmiş ve insanları Allah'ın dosdoğru yoluna çağırmıştır. Hz. İsa (as)'ın insanları Allah'a iman etmeye ve O'na kulluk etmeye daveti, İncil'de de belirtilmiş açık bir gerçektir:
İsa ona şu karşılığı verdi: "'Allah'ın olan Rab'be tap, yalnız O'na kulluk et' diye yazılmıştır." (Luka, 4: 8, Matta, 4: 10)
Kuran'da ise Hz. İsa (as)'ın insanları Allah'a iman etmeye çağırdığı şöyle bildirilir:
Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur. (Meryem Suresi, 36)

Hristiyanlar Batıni Tefsirin Önemini Görmelidirler

  Tevrat'ta geçen "oğul" ifadelerini değerlendirirken bazı samimi Hristiyanların düştüğü en büyük hata, bu ifadeleri kelime anlamları ile kabul etmek, batıni tefsir yapamamaktır. İncil sözlerini, hatta Tevrat'ı değerlendirirken de aynı hata devam eder. Oysa batıni tefsir, Allah'ın sözünü anlamak için önemli bir sır ve derin düşünmeyi sağlayan önemli bir ihtiyaçtır.
  Allah'ın sözleri açık, anlaşılır, özlü ve hikmetlidir. Fakat Yüce Rabbimiz, Kendi sözlerinde kimi zaman muhkem (anlamı ve ifade tarzı apaçık olan) kimi zaman da müteşabih (birden çok anlama gelen ifade biçimi, belli düzeyde tevil ve yorum gerektiren izah) anlamlar gizler. Müteşabih anlamları görebilmek için bu hikmetli sözlerdeki derin anlam ve sırları iman gözüyle değerlendirebilmek gerekmektedir. İşte batıni tefsir budur.
bird
  Yüce Rabbimiz bu derin anlamları bazı durumlarda teşbih ve benzetmelerle haber vermiştir. Örneğin bir Kuran ayetinde Allah, "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın..." (Al-i İmran Suresi, 103), diğer bir ayette ise, "Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler..." (Araf Suresi, 40) şeklinde belirtmektedir. Söz konusu ayetler bazı kişiler tarafından düz anlamları ile de alınıp yorumlanabilir. Fakat gerçekte, her iki ayette de yapılan benzetmeler çok hikmetli bir anlatım şeklidir ve insanların üzerinde düşündükçe derinleşebileceği anlamlar gizlenmiştir. Rabbimiz, "Allah'ın ipi" teşbihi ile, insanların Allah'a ve O'nun gösterdiği yola sımsıkı bağlanmalarını, bunda kararlılık göstermelerini öğütlemektedir. Yine Rabbimiz, "halat iğne deliğinden geçinceye kadar" benzetmesi ile de ayette belirtilen kişilerin -Allah'ın dilemesi dışında- cennete kesin olarak giremeyeceklerini etkili bir benzetme ile haber vermektedir. Bu, son derece güzel ve derin bir anlatımdır. Fakat bunu doğru anlamak için, burada batıni tefsir yapmak gerekmektedir.
Bu durum, Kuran için olduğu gibi, Tevrat ve İncil için de geçerlidir. Örneğin İncil'den bir pasajda, batıni yönüyle yorumlanması gereken, derin hikmetli bir anlatım şöyledir:
 Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, 'Gördükleri halde görmezler, duydukları halde duymaz ve anlamazlar.' "Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: 'Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları duymasın, yürekleri anlamasın ve Bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.' (Matta, 13:13-15)
  Benzer örnekleri Tevrat'tan da vermek mümkündür:
  Ey sağırlar, işitin, ey körler, bakın da görün!... Pek çok şey gördünüz, ama aldırmıyorsunuz, kulaklarınız açık, ama işitmiyorsunuz. (Yeşaya, 42:18, 20)
  Rab bana şöyle seslendi: "İnsanoğlu, asi bir halkın arasında yaşıyorsun. Gözleri varken görmüyor, kulakları varken işitmiyorlar. Çünkü bu halk asidir." (Hezekiel, 12:1-3)

Kuran'da bu benzetme şöyle yer almaktadır:
  Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin? (Zuhruf Suresi, 40)
  Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler. (Bakara Suresi, 18)
Kuran, İncil ve Tevrat'taki bu ifadelerde bahsedilen elbette fiziksel bir körlük veya fiziksel bir sağırlık değildir. Burada manevi körlük, manevi sağırlık ve manevi dilsizlik vurgulanmaktadır. Bu sözlerde bahsedilen insanlar, Allah'ın varlığının bütün delilleri kendi gözlerinin önüne serildiği ve bu deliller sürekli karşılarında olduğu halde bunu göremeyen, Allah'ı takdir edemeyen insanlardır. Manevi körlük ve sağırlığa ulaşmış bu insanları Allah lanetlemektedir.
  Eğer buradaki anlam klasik anlamda körlük veya sağırlık şeklinde alınırsa, elbette bu oldukça yanlış yorumları beraberinde getirecektir. Bu yanlış yorumlardan kaçınabilmek için, batıni tefsir yapabilmenin önemi büyüktür. Çünkü Allah, bu derin anlamlarla insanlara çok büyük ve önemli mesajlar vermekte, onları doğru yola ulaştıracak sırlar gizlemektedir.

İncil'deki "oğul" ifadesi, batıni tefsir yoluyla değerlendirilmelidir

  Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki, batıni tefsir eksikliği, İslam'da da, Musevilik'te de, Hristiyanlık'ta da çeşitli şekillerde karşılaşılan bir durumdur. Dolayısıyla bunu, yalnızca bazı Hristiyanlara yönelik bir eksiklik olarak algılamamak gerekir. Ancak burada konu itibariyle bunun yalnızca Hristiyan kardeşlerimize yönelik kısmı anlatılmaktadır.
  Batıni tefsir yapabilmek, bir kısım Hristiyan kardeşlerimizin içine düştüğü yanılgılar açısından büyük önem arz etmektedir. Çünkü yıllardır süregelmiş olan Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğuna dair batıl inanç (Allah'ı tenzih ederiz), batıni tefsir eksikliğinden kaynaklanan oldukça önemli ve tehlikeli bir yanlış yorumlamadır. İncil'de ve yukarıda anlattığımız şekilde Tevrat'ta yer alan "Allah'ın oğlu" ifadeleri, bu sözlerde geçen düz anlamları ile alınmış ve derin anlamları gereği gibi düşünülmeden olduğu şekilde tefsir edilmiştir.
  Oysa burada geçen "oğul" ifadesi, daha önce de belirttiğimiz gibi, Allah'a manen yakınlık, sevgi, seçilmişlik, dostluk ifadesidir. Allah'ın sevgili ve seçkin kulu için belirttiği oldukça derin bir anlatımdır.
  Hristiyanlar, "Allah'ın oğlu" ifadesiyle haşa fiziksel bir anlamın kastedilmediğini, burada bir kulun Allah'a manevi yakınlığının vurgulandığını anlamalıdırlar. Batıni bakış açısı ile baktıklarında, bu hitap şekli ile çok farklı ve derin bir mesaj verilmiş olduğunu daha iyi fark edeceklerdir.
rafale_madonna_della_perla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder