25 Mayıs 2014 Pazar

Hristiyanlığa Sonradan Ve Çeşitli Aşamalarla Eklenmeye Çalışılan Teslisİnancı


Hristiyanlığa sonradan ve çeşitli aşamalarla eklenmeye çalışılan teslis inancı

"Teslis" hiçbir kutsal metinde yoktur. Ne isim ne de öğreti olarak Hristiyanlığın –veya diğer hak dinlerin– hiçbir kutsal öğretisinde yer almamaktadır. Bunu Hristiyanların kendileri de kabul ederler.
Teslis inancı, tarih içinde uydurulmuş ve İncil'e de çeşitli aşamalarla yerleştirilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:

  Hz. İsa (as)'ın tanrı olduğuna dair iddialar 325 İznik Konsili'nde,
  Kutsal Ruh'un tanrı olduğuna dair iddialar 381 İstanbul Konsili'nde,
    Hz. İsa (as)'ın biri beşeri ve diğeri tanrısal olarak iki tabiatı olduğuna dair iddialar ise 451 Kadıköy Konsili'nde kabul edilmiştir.
   Teslis konusu her ne kadar 381 İstanbul Konsili ile belirli bir şekil almış ise de, teslis unsurlarının tabiatı ve aralarındaki ilişki hiçbir zaman herkesin uzlaştığı kesin bir çözüme ulaştırılamamıştır.
   Matta İncili'nin "baba oğul ve kutsal ruh adına vaftiz ediniz" şeklindeki cümlesi dışında, hiçbir kutsal metinde Kutsal Ruh kelimesinin, teslisin ilk iki unsuru olan baba ve oğul kelimeleri ile birlikte zikredildiği tek bir cümle dahi yoktur.
   Hatta Kutsal Ruh'un tanrı olduğuna dair İncil'in hiçbir yerinde bir ifade ve işaret yoktur. Aksine bazı Hristiyan kaynaklarında Kutsal Ruh'un, Kuran'da ifade edildiği şekilde "Ruh'ul Kudüs" yani Cebrail (as) anlamına geldiği belirtilmektedir.
   Matta İncili'nin son bölümüne 4. yüzyılda kabul edilen üçleme inancına uygunluk sağlaması için 28/18, 20 olarak numaralandırılan pasaja "baba, oğul ve kutsal ruh adıyla vaftiz olma emri" ilave edilmiştir.
    Dördüncü yüzyılda resmileşen üçleme doktrini, birinci yüzyılda yazılan metne eklenmiş, böylece bu metnin, Konsil'in aldığı karar ile Matta İncili'ne uyumu sağlanmıştır. Sonradan yapılan bu eklemelerle, tevhid inancını savunan bir metin, üçleme inancını işaret eder hale getirilmiştir. 
   Neredeyse herkesin aynı konuda farklı bir görüşü olmuştur. Bunun için herkes herkesi hata yapmakla, sapıklıkla ve zındıklıkla suçlamıştır.Hatta kimi zaman aynı inanca sahip teslisçiler bile farklı görüşlere sahip olmuşlardır.

Aziz Petrus Bazilikası
Aziz Petrus Kilisesi


İlk Vatikan Konsili, Birinci Vatikan Konsili veya Vatikan I, Papa IX. Pius tarafından 29 Haziran Yaklaşık 800 kilise önderi katılmıştır. Bu konsil, konsil kararlarıyla Hristiyanlığa dahil edilmiş ve hiçbir mantıklı açıklaması yapılamamış olan üçleme inancı hakkında son kararı vermiştir: "Teslis, akıl ve mantık konusu değildir. Düşünüp anlamanıza gerek yok." Böylelikle teslis anlaşılmadan inanılması gereken bir dogma haline getirilmiş ve buna inanmayanlar aforoz edilmişlerdir.

Teslis konusunda kilisenin son kararı: "Teslis akıl ve mantık konusu değildir, düşünüp anlamanıza gerek yok"

   Teslis konusu, ardı arkasına gerçekleştirilen konsiller, yapılan çalışmalar, alınan kararlarla sürekli olarak yeni bir şekil almış, İncil'deki çeşitli sözler yeniden yorumlanmış, daha önce reddedilen sözler aniden sahih kabul edilerek İncillere eklenmiş, bazıları ise çıkarılmıştır. 

   Bu olağanüstü çelişkili ortam içinde Kilise, teslis dogmasından taviz vermemek için, getirilen yeni öneri ve itirazlara göre şekil almaya çalışmıştır. 
  Teslis inancı ile ilgili çelişkiler ve tartışmalar, günümüze kadar sonuçlandırılabilmiş değildir. Bu konuda son karar 1443 yılındaki Florance Konsilinde verilmiştir. Fakat bu konsil de bu konudaki çelişki ve zıtlıkları ortadan kaldırmamış ve tartışma çok uzun süre devam etmiştir.
    Ardı arkası kesilmeyen bu tartışmalara son vermek amacıyla Papalık, 1868-1870 yılları arasında [Hz. İsa (as)'dan tam 1870 yıl sonra] düzenlediği Birinci Vatikan konsilinde teslisin AKIL VE MANTIK KONUSU OLMADIĞINA, iman konusu olan bir SIR olduğuna karar vermiştir. (Const. "De fide, cath", IV)
   Bir başka deyişle içinden çıkılamaz hal alan teslis konusu; aklın, mantığın ve sahih İncil ayetlerinin gerektirdiği haklı itirazları, muhalefetleri kesin olarak ortadan kaldırmak amacıyla Kilise tarafından "sır" ilan edilmiştir. Yani insanlara şu mesaj verilmiştir: "Bu konu üzerinde artık düşünmenize gerek yok!".
İncil'in değişmezliğini savunan Kilise'nin sahih kabul ettiği 4 İncil üzerinde resmi olarak yaptığı "ekleme ve çıkarmalar"
    Kilise, bir yandan İncil'in değişmezliğini savunurken, bir yandan da sahih kabul ettiği dört İncil'in birbirine uyumlu olabilmesi için çeşitli ekleme ve çıkarmalar yapmakta sakınca görmemiştir.
  Eldeki sahih (kanotik) kabul edilen kutsal yazıtların el yazma nüshalarının en eskileri 3. yüzyıla kadar gitmektedir. Yani bunlar Hz. İsa (as)'dan üç yüzyıl sonra yazılmıştır. Nitekim her bir kutsal metin el yazmalarında nüsha ve ifade farklılıklarının var olduğu bilinmektedir.
   Hatta metinlerde, yazıldıkları kabul edilen en eski tarihlerden çok sonraki olaylar ve kişilerden bile söz edilmektedir.
   Yuhanna metninin en eski nüshası yaklaşık olarak MS. 200 yılına kadar gitmektedir ve sırf Yuhanna metninin 10 binin üzerinde farklı nüshası vardır. Bu 10 bin farklı nüsha arasındaki oldukça ciddi önemdeki farkların sayısı 200 bini bulmaktadır. 
   Karışıklığın önlenebilmesi için çeşitli İncillerde sık sık dipnotlar konulduğu gözlemlenmektedir. Bu dipnotlarda şu ifadelere rastlanır: "Diğer eski otoritelere göre bu cümle veya kelime yoktur", "diğer eski otoriteler şöyle... okumuşlardır.", "diğer eski otoriteler ilave etmişlerdir" veya "diğer eski otoriteler şu müteakip kelimeyi atlamışlardır" gibi.
   Holy Bible (Revised Standart Version, New York Glasgow 1971) baskısında, Markos İncili'nin ilk cümlesinde, Hz. İsa (as)'dan "Allah'ın oğlu" şeklinde bahsedilmektedir. Buraya bir bir dipnot düşülmüştür ve şöyle denmektedir "diğer eski otoriteler (Allah'ın oğlu) ifadesini yazmamışlardır."
   Sahih kabul edilen 4 İncil, aralarında ciddi farklılıklar ve çelişkiler barındırırlar. Fakat bu farklılık yalnızca söz konusu İnciller ile sınırlı değildir.Bu İncillerin her birinin eski el yazması ve basılı nüshaları arasında da farklılıklar vardır. 
  Sözgelimi Matta'nın metni standart hale getirilirken onun önceki basılı nüshalarının el yazmalarındaki farklılıklar, eksiklik ve fazlalıklar tercihe göre seçilmiştir. Dolayısıyla hangi ifadenin doğru ve geçerli kabul edilmesi gerektiğini anlamak mümkün değildir.
   Markos İncili'nin İznik Konsilinde kabul edilebilmesi için söz konusu İncil'in son bölümündeki bazı cümleleri çıkarmak gerekli görülmüştür. Çünkü buradaki ifadeler teslis dogmasına tamamen ters düşmektedir.
   Diğer İncil yazarlarının eserlerinden çeşitli bölümler alınıp, Markos İncili'ne bir bitiş paragrafı hazırlanmıştır. 
   Yuhanna İncili'nden Hz. İsa (as)'ı Musevilerin mesihi olarak tanıtan pasajların tümü çıkarılmıştır. Onun yerine insanüstü bir İsa figürü ortaya konulmuştur.
(Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, Bir Hristiyan Dogması Teslis, Ankara okulu yayınları, Eylül 2007, s. 163)

pembe çiçek

   Bazı kesimler tarafından Yuhanna metninin 110 yılında yazıldığı kabul edilmektedir. Bu durumda, Havari Yuhanna'nın en az 140-150 yıl yaşamış olması gerekir ki, bu da muhtemel gözükmemektedir. Aynı zamanda Yuhanna metninde daha sonraki devirlere ait bilgilerin bulunması da bu metnin yazarlarının Havari Yuhanna olması konusunda şüpheye neden olmaktadır.
   Diğer İnciller Hz. İsa (as)'ın Musevilerin mesihi yani Hz. Davud (as)'ın soyundan gelen ve İsrail'i kurtaracak olan kişi olduğunu vurgulamışlardır. Yuhanna İncili'nde ise, Yunanlı Hristiyanları memnun etmeyen bütün Musevi kavramlar ortadan kaldırılmıştır.Yunan felsefesinin etkisi Yuhanna İncili'nde çok açık görülür.
   Daha sonraki yıllarda yine Kilise tarafından uydurma kabul edilecek olan çeşitli İnciller ve bu İncillerden pasajlar, uzun bir süre boyunca sahih kabul edilmiştir. Bu dönem boyunca bunlara da uyulmuş ve bunların yanlış olduğunu iddia edenler dinsiz kabul edilmişlerdir.
   Örneğin 4. yüzyılda bir Hristiyan mezhebi, İncil'de yer alan kitapların sayısını 23 olarak kabul etmişken, aynı mezhep birkaç asır sonra bu sayıyı 27'ye çıkarmıştır.

Üçleme konusundaki çelişkiler, mantıksızlıklar ve tutarsızlıklar nedeniyle oluşan yeni mezhepler

rahip incil okuyor

Kutsal Ruh'un sonradan üçlü birliğin bir parçası olduğuna karar verilmesinin ardından, üçleme konusundaki tartışmalar ve anlaşmazlıklar çok daha fazla artmıştır.
Bu tartışmalar sonucunda, Kutsal Ruh'un hem babadan hem de oğuldan zuhur etmesi gerektiğine dair bir anlayış geliştirilmiştir. Bunun için "oğuldan" anlamına gelen meşhur Filioque kavramı teslis dogmasına eklenmiştir.
Bu yüzden ve daha sonra ortaya çıkan çeşitli meselelerden dolayı 1054 yılında Roma kilisesi, Katolik ve Ortodoks olmak üzere iki mezhebe ayrılmşıtır.
Filioque'u kabul eden Katolik kilisesi (ve sonra buradan ayrılacak olan Protestan kilisesi) Kutsal Ruh'un hem babadan hem de oğuldan çıktığını kabul ederek zaten karışık olan teslisi iyice karmakarışık hale çevirmiştir.
Filioque'u kabul etmeyen Ortodoks kilisesi Kutsal Ruh'un sadece babadan geldiğini savunur. Bu iki kilise arasında bugüne kadar devam eden teslis konusundaki en büyük ayrılık Filioque konusundadır.
Dolayısıyla, Kutsal Ruh'un teslisçiler tarafından tanrı kabul edilişi, oğul tanrı kabul edilişinden zaman bakımından 56 yıl sonradır. 
Üçleme karmaşasına çözüm getirme çalışmaları özetle şöyledir: (Allah'ı tenzih ederiz) Açık ve resmi olarak Hz. İsa (as)'ın tanrılığı 325 İznik Konsilinde ve Kutsal Ruh'un tanrılığı 381 İstanbul Konsilinde karara bağlanmıştır. 431 Efes ve 451 Kadıköy Konsillerinde Hz. İsa (as)'ın biri beşeri biri tanrı olan iki tabiatlı oluşu, 447 yılında ve 589 yıllarında Toledo'da düzenlenen konsillerde ise Kutsal Ruh'un Hz. İsa (as)'dan oluşu yani Filioque meselesi gündeme getirilmiş ve İstanbul Konsili kararına eklenmiştir. Buradaki kısa özetlerde görüldüğü gibi her konsilde Hristiyanlığa karmaşa üzerine karmaşa eklenmiştir.
Tekrar belirtmek gerekir ki, yukarıda verdiğimiz tüm bilgiler, -Müslümanların değil- özellikle Hristiyan tarihçi ve teologların elde ettiği, genel kabul gören ve delillere dayanan bilgi ve belgelerdir. Bu bilgiler, Hristiyanlık tarihinin nasıl geliştiği ve bugünkü İncil'in nasıl şekillendiği konusunda bize son derece temel bilgiler vermektedir. Teslis inancının gerçekte İncil'de var olmadığını ispat amacıyla önemli tarihi detaylar sunmaktadırlar.
   Bütün bu delilleri gördükten sonra bir insanın yapması gereken, İncil'i, söz konusu tarihi detaylarla birlikte değerlendirerek, "akıl yürüterek", "düşünerek" doğruları anlamaya çalışmaktır. Bu akıl yürütmeyi yapabilmek için aşağıdaki soruları mantık ve vicdan dahilinde değerlendirmek yerinde olacaktır:
   Her hak dine indirilen her hak kitap tektir. Hristiyanlık'ta 4 ayrı İncil'in olması ve bunların her birinin ayrı ayrı sahih kabul edilmesi nasıl mümkün olabilir? 
4 kitabın her biri sahih ise, aralarındaki çelişkiler, ciddi anlam boşlukları ve tarihi bilgilerde oldukça ciddi farklılıklar nasıl meydana gelebilir? 
Hak dine gönderilen hak kitap, nasıl birbirinden temel iman itikatinde farklı olan kitaplar arasından "oyçokluğuyla" tespit edilebilir?
Oy çoğunluğunu almayan tevhid inancını savunan İnciller ve ilk elyazmaları neden yakılıp yok edilmiştir?
Tevhid inancını savunanlar neden idam cezasına mahkum edilmişlerdir? Bu karşıtlığın ve vahşetin sebebi nedir?
4 İncil ve bu İncillerle birlikte Hristiyanlığa dahil edilen teslis inancı 4. yüzyılda kabul edilmiştir. O vakte kadar söz konusu İncillerin ve teslisin varlığından haberdar olmayan Hristiyanların durumu nedir? 
Kutsal Ruh'un tanrı olarak kabulü ise çok daha sonralara dayanır. Bu döneme kadar Kutsal Ruh'u tanrı olarak görmemiş olan Kilise dahil diğer tüm Hristiyanlar günahkar mıdırlar?
   Kilise'nin sahih kabul ettiği metinlerin yazarları Matta, Markos, Luka ve Yuhanna Kilise tarafından "vahiy almış kişiler" olarak kabul edilmişlerdir. Bu kişiler, peygamber midirler? Peygamberler dışında insanların –havari dahi olsa- vahiy alması nasıl mümkün olabilir?O zaman söz konusu havari peygamber vasfına kavuşmuş olmaz mı?
Bir kişinin vahiy alıp almadığı Kilise tarafından oyçokluğuyla nasıl belirlenebilir? 
Bir kişinin vahiy aldığını oylama ile kabul edip ardından onun yazdığı metinlere –pek çok değişiklik yapıldıktan sonra- "değiştirilemez ve değişmemiştir" hükmü nasıl konulabilir?
  Eğer söz konusu 4 İncil değiştirilemez hükmüne sahipse, yıllar boyunca Kilise nasıl bu kitaplara eklemeler yapmakta, bazı yerlerini düzenlemekte, bazı yerlerini iptal edebilmektedir? 
  Kilise tarafından 4 İncil'e sonradan eklenmiş olan bölümlere de o döneme kadar hiçbir Hristiyan uymamış konumdadır. Bu durumda o döneme kadarki söz konusu Hristiyanların durumu nedir?
  Bir Hristiyan nasıl olup da yaşamını ve inancını sahih İncil ayetlerine, vicdanına ve aklına göre değil de, sadece Kilise'nin belirlediği ve üstelik zaman zaman değiştirdiği bir inanç şekline göre tertip edebilir?
  Tüm hak dinlerin temeli olan ve tüm diğer hak dinlerde kesin ve net olarak belirtilmiş olan Allah'ın varlığı ve Birliği konusunda, neden yalnızca Hristiyanlık'ta birbirinden farklı bu kadar çok görüş vardır?
  Birbirinden farklı sayıda kitap kabul eden birbirinden farklı Hristiyan mezheplerinden hangisi doğru yoldadır? Hangisinin kitapları değişmez ve reddedilemez şekilde sahihtir? 
  Tek bir mezhepte nasıl olup da zaman içinde kitap sayısı 23'ten 27'ye çıkarılabilir? Hangisine inanmak ve hangisini doğru kabul etmek gerekir?
 Söz konusu sorulara üçleme yanlısı hiçbir Hristiyan gerçek anlamda mantıklı, akılcı, anlaşılabilir, ikna edici, net ve somut bir cevap verememektedir. Üçleme adı altında gerçekleşen bu olağanüstü karmaşa açıklanabilecek gibi değildir.
 Yukarıdaki sorularla, sadece tarihi bilgilere dayanarak 4 İncil konusundaki çelişkilerden bazılarına değinilmiştir. Teslis inancının beraberinde getirdiği derin mantık çöküntüsü ise asıl konudur. Samimi Hristiyanları, teslis inancından asıl şüpheye düşürmesi gereken şey bu derin ve köklü mantık çöküntüsü olmalıdır. Bu konuya ilerleyen satırlarda değinilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder