11 Temmuz 2014 Cuma

Dinde zorlama yoktur, bu Kuran'ın kesin hükmüdür

Kuran'ın kesin hükmüdür: İslam'da zorlama yoktur. 

Ayetlerde bu gerçek şöyle bildirilmiştir:

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?(Yunus Suresi, 99)
Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbim'den apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katından bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?" (Hud Suresi, 28)
Müslümanlar Allah'ın, "ma'rufu emret, münkerden sakındır" (Lokman Suresi, 17) emri gereği, iyiliği emredip kötülükten sakındırırlar ve insanları güzel sözle Allah'ın yoluna davet ederler. Ancak hidayeti veren Allah'tır (Kasas Suresi, 56) ve Kuran'ı okuyan ve anlayan tüm Müslümanlar da bunu çok iyi bilirler. Dolayısıyla bir Müslümanın görevi, insanlara Kuran'ı anlatmak, onları Kuran'a çağırmak, yani onlara tebliğ yapmaktır. Bu çağrıya ancak hidayet bulan uyacak, hidayet bulmayan ise bu çağrıdan uzaklaşacaktır. Dolayısıyla hidayet bulmamış bir kişi ne kadar zorlanırsa zorlansın hiçbir zaman gerçek anlamda Müslüman olmayacaktır. Dolayısıyla onu buna zorlamak hem Kuran'a göre haramdır hem de sonuç vermeyecektir.
İslam, teslimiyet anlamına gelir. Bir insanın İslam'a girmesi, gerçek anlamda hidayet bulması ve gerçek bir Müslüman olması için Allah'a ve Kuran'a candan ve kalpten teslim olması şarttır.
Peki eğer bir insan İslam'a zorlanırsa ne olur?
Bir insan İslam'a zorlanırsa Müslüman değil münafık olur. Zorla ibadet eder, zorla namaz kılar, sonucunda da öfke ve nefret dolu bir münafığa dönüşür. İslam'dan, Müslümanlardan nefret eder ve Müslüman görünüp hayatını Müslümanları kendince tuzağa düşürebilmek için harcar.
Münafık, Müslümanların en büyük düşmanıdır, dünyadaki en aşağılık mahluktur. Allah münafıklara cehennemde en alçak tabakayı layık görmüştür. Bu aşağılık varlıklar, Müslümanlara sürekli zarar vermeye çalışırlar. Dolayısıyla Allah'ın hükmüne uymayıp bir insanı zorla Müslüman yapmaya çalışmak, yalnızca münafık üretir, zarar getirir. Bu Müslümanın en istemeyeceği şeylerden biridir.
Bir insanın zorla Müslüman olması, Kuran'ın genel ruhuna da aykırıdır. Kuran'da belirtilen bir adalet anlayışı vardır. Buna göre her düşünce her fikir alabildiğine özgürdür. Allah Kuran'da bunu, kafirlere hitap eden, "Sizin dininiz size, benim dinim bana" (Kafirun Suresi, 6) ayetiyle açıkça belirtmiştir. Bu, tam demokrasi demektir, din ve inanç özgürlüğüdür. İnanç özgürlüğü ve demokrasi ise Kuran kaynaklıdır. Kuran'da yer alan bu anlayış tüm dünyaya yayıldığında tam demokrasi ve özgürlük yaşanacaktır. Bu adalet sistemi, bütün toplumları, bütün dünyayı, bütün inançları kapsayan insanlığın gereği olan bir kanundur. Allah'ın kanunudur. Kuran'ın hükümleri insanların maddi ve manevi olarak rahat edecekleri şekilde yaratılmıştır.
Kuran ayetlerinde insanların canını yakacak, insanları rahatsız edecek hiçbir hüküm kesinlikle bulunmamaktadır. İslamiyet, insanların seve seve, gönül huzuruyla yaşayacakları, mutlu olacakları bir din olarak indirilmiştir. Bir Müslüman müşrik bile olsa bu kişinin hidayet bulması için dua etmekle, ona şefkatli davranmakla, onu koruyup kollamakla yükümlüdür. Allah, müşriklerin bir yerden başka bir yere giderken korunmalarını dahi Müslümanların üzerine sorumluluk olarak yüklemiştir. Müslümanlar, kendi canları pahasına müşrikleri korumakla görevlendirilmişlerdir. Kuran'da konuyla ilgili ayet şu şekildedir:
Eğer müşriklerden biri, senden 'eman isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.' Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir. (Tevbe Suresi, 6)
İslam sevgi, şefkat, anlayış ve saygı üzerine kurulu bir dindir. Bunun dışında bir uygulama yapanlar, İslam ahlakını tanımıyorlar ve gerçek Kuran ahlakını yaşamıyorlar demektir.

Bağnazlar, "Dinde Zorlama Yoktur" Hükmünü Takiyye Olarak Uygularlar

Bazı kimseler, ilk başta "dinde zorlama yoktur" anlayışı ile ortaya çıkan, fakat sonrasında sinsice zor ve dayatma yöntemini kullanmaya başlayan bazı Müslümanları örnek göstererek bu konuda bir takiyye yönteminin kullanıldığını öne sürmektedirler. Öncelikle böyle kişilerin gerçek Müslümanlarla, Kuran'a göre yaşamayıp hurafelerle yaşayan bağnazlar arasındaki ayrımı iyi yapmaları gerekmektedir. Bir bağnaz, Allah'ın Kuran ayetlerinde bildirdiği hükümlerin hayır ve hikmetlerini zaten tam anlamıyla görememiş, Kuran'ın ruhunu tam olarak anlamamış, dolayısıyla Kuran'ın hak ve tek kitap olduğuna tam kanaati gelmemiş olan bir radikaldir. Kendi kafasınca, Allah'ın hükmüne ve Kuran ayetlerine rağmen, eğer zorlarsa, baskı uygularsa bir kişinin Müslüman olabileceğini zanneder. Oysa bu açıkça Rabbimiz'in hükümlerine karşı gelmektir. Bunun sonucunda da –daha önce belirttiğimiz gibi– ortaya münafıklar, İslam karşıtları, İslam'ı zor ve baskı dini gibi gören insanlar çıkmaktadır.
İslam dini Peygamber Efendimiz (sav) dönemindeki gibi doğru ve tam uygulandığında, Kuran ayetlerine eksiksiz bir şekilde uyulduğunda, ancak o zaman gerçek İslam yaşanır. Bunun dışındaki hiçbir örnek İslam değildir. Kuran'ın tek ayetini bile yetersiz gören, kabul etmeyen kişi artık dinden çıkmıştır. Böyle bir insanın İslam adına ortaya çıkıp İslam'da olmayan uygulamaları gerçekleştirmesi İslam'a maledilemez. Tıpkı Hristiyanlık adına ortaya çıkıp katliamlar yapan, cami ve Kuran yakan bağnazların uygulamalarının Hristiyanlığa maledilemeyeceği gibi. 
Kuran-ı Kerim'deki ayetler ile ile örtüşmeyen bir uygulama varsa o İslam'ın uygulaması değildir. Dolayısıyla Hristiyanlar, eğer İslam'ın özünü ve gerçeğini bilmek istiyorlarsa, yalnızca Kuran'a bakmalıdırlar.

Kuran, Bağnazlığa Savaş Açmıştır

Kuran; bağnazlığın getirdiği her türlü belaya, mutsuzluğa, zulme, sevgisizliğe, öfkeye, kan dökücülüğe savaş açmıştır. Kuran'a dayalı İslam dini, bağnazlığın tam olarak tersidir.
İslam; sevgi, barış ve dostluğu öğütler. Birlik olmayı, bir arada Allah'ın adını yüceltmeyi, kardeş olmayı, dünyada huzur ve güvenliğin tesis edilmesini teşvik eder.

Bağnazlıktan kurtulmanın yolu İslam'a savaş açmak değildir

Bağnazlığı bilgisizce İslam'ın kendisi olarak kabul edenler ve bu bağnaz sistemi ortadan kaldırmak isteyenler, genellikle büyük bir yanılgıya kapılarak, İslam'a karşı hasmane bir tutum içine girmektedirler. Bu yanlış bakış açısı, özellikle bazı materyalist, ateist ve Darwinist basın, düşünce kuruluşları ve dünya siyasetinde etkili bir takım çevreler tarafından, bilinçli olarak yaygınlaştırmaya çalışılmıştır. Söz konusu çevreler, Müslümanlığı kasıtlı olarak yanlış tanıtarak, "Müslümanlar böyledir, size yaşam hakkı tanımazlar, dolayısıyla onlar sizi ortadan kaldırmadan siz onları ortadan kaldırın" gibi telkinlerle İslam dinine ve Müslümanlara karşı kışkırtıcılık yapmaktadırlar.
Bir kısım Hristiyanlar bu telkinlerin etkisiyle, bağnaz sistemin getirdiği birtakım zalimane uygulamaların ortadan kaldırılması için, Kuran ile ve İslam diniyle mücadele edilmesi gerektiğini savunurlar (Kuran'ı ve İslam'ı tenzih ederiz). Oysa bu akla ve vicdana sığmayan yöntembağnazlığın daha da beslenmesine ve gelişmesine yol açar. Kuran'a ve gerçek İslam'a yapılan her türlü saldırı, kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik şiddet uygulanması gerektiğini savunan bağnaz sistemi daha da güçlendirir. Söz konusu bağnazların savunduğu kan dökücü sistemi ortadan kaldırmanın yolu, Kuran'ı ve gerçek Müslümanlığı ön plana çıkarmak, Asr-ı Saadet Müslümanlığını yeniden hayata geçirmektir.
Gerçek Müslümanların neşeli, dışadönük, sevgi, şefkat, dostluk ve kardeşlik üzerine kurulu, demokrasi ve özgürlüğü savunan, modern ve ileri görüşlü yaşamları bağnaz zihniyette olanları müthiş rahatsız eder, adeta kavurur ve yakar. Dolayısıyla, Hristiyan kardeşlerimiz, hem Müslümanların hem de Hristiyan ve Musevilerin karşıtı olan bağnaz zihniyete karşı, gerçek Müslümanlara destek olmalıdırlar, onlarla birlikte hareket etmelidirler.
Bağnazla mücadele Müslümanlar için bir ibadettir. Çünkü müşriklerle mücadele etmek Kuran'ın emirlerinden biridir. Kuran'da 'müşrik' diye geçen güruhun diğer adı bağnazlardır. Yüce Allah ayetlerde münafıklardan bahseder, kafirlerden bahseder, kalbinde hastalık olanlardan bahseder, bunların tamamı müşriktir. Bunlar Asr-ı Saadet karşıtlarıdırlar, KURAN ADINA KURAN'A SAVAŞ AÇARLAR.
Fakat elbette bu mücadele, ilmi ve fikri bir mücadele olmalıdır. Daha önce hatırlattığımız gibi bağnaz kesim, genellikle Kuran'dan çeşitli sebepler ve hurafeler neticesinde uzak kalmış eğitimsiz, bilgisiz bir güruhtur. Dolayısıyla bağnaz tehlikesinin ortadan kalkabilmesi için bu kişilerin eğitilmeleri gerekir. Eğitildiklerinde, Kuran'da anlatılan gerçek İslam dinini anladıklarında elbette onlar da bağnaz zihniyetin mantıksızlığını göreceklerdir.
Sevgisiz, şefkatsiz, merhametsiz, akılsız, kültürsüz, görgüsüz; bilimden, sanattan hiç hoşlanmayan; derin düşünemeyen, gösterişçi, dini karmakarışık hale getirmeye çalışan ve sürekli uydurmalarla, hurafelerle kendine göre bir din geliştiren sapkın ekolün adı 'bağnazlık' yani eşittir 'müşriklik'tir. Dolayısıyla KURAN'A TAMAMEN KARŞI OLARAK GELİŞTİRİLMİŞ, KENDİNCE KURAN'I YETERLİ GÖRMEYEN VE KURAN'DA EMREDİLEN HÜKÜMLERİN TAM TERSİNİ UYGULAYAN BAĞNAZ SİSTEM, MÜSLÜMANLARIN DA FİKRİ OLARAK MÜCADELE ETMELERİ GEREKEN BİR ANLAYIŞTIR.
Bağnazlığa karşı çözüm, Asr-ı Saadet Müslümanlığını ve gerçek Kuran ahlakını savunmaktır ve radikalizmin pençesine düşmüş kişileri eğitmektir. Peygamberimiz (sav) bağnazlara karşıydı ve İslam'ın getirdiği demokrasi, sevgi, saygı ve özgürlük nimetlerini en mükemmel şekilde uygulamıştı.

Gerçek İslam ahlakı yaşandığında Hristiyanlar da, Museviler de rahat edeceklerdir

ağaca çıkan kadınHristiyan kardeşlerimizin, bu kitapta anlattığımız sevgi, barış, demokrasi, hürriyet, mutluluk, modernlik gibi kavramlarla ilgili anlatımları "iyi niyetle yapılmış yorumlar" şeklinde değerlendirmemeleri çok önemlidir. Bunlar bizim şahsi yorumumuz değildir. Bunlar, KURAN'IN ESASIDIR. Bunlar, Kuran'ın ruhuna, Hz. Muhammed (sav)'de gördüğümüz tüm örneklere, Rahman ve Rahim olan Allah'ın rızasına uygun olandır. Peygamberimiz (sav) döneminde Kuran hükümleri bu şekilde uygulanmıştır. Kan dökücülük, yalnızca bağnazların hurafelerinde vardır. Deccalin kontrolündeki bağnaz zihniyetteki kişiler, kan dökücülüğü bütün dünyaya yaygınlaştırarak bunu İslam olarak göstermiş ve kitleleri aldatmıştır.
Hristiyanların, Kuran'ın gerçek ve asıl mesajını görmeleri son derece önemlidir. Peygamberimiz (sav) de, Kuran-ı Kerim de dünyadaki bütün insanlar için birer nurdur. İnsanları mutlu eden, dünyayı ışıklandıran her şey Kuran'dadır. Allah rızası, vicdan, iman ve kalp gözü ile bakan her insan bunu açıkça görecektir. Kuran'ı, Asr-ı Saadet dönemindeki gibi yaşamak bütün dünyaya tam bir ferahlık ve güzellik getirecektir. Kuran'ın Müslümanlar tarafından bu şekilde uygulanması, Hristiyanlara da, Musevilere de huzur, mutluluk ve rahatlık kaynağı olacaktır. Bunun sonucunda dünyaya son derece mutlu bir hayat hakim olacaktır. İnsanların fıtratında zaten var olan, fakat deccal sisteminin etkilerinden dolayı yok olmuş olan neşe toplumlara geri gelecektir. İnsanlara sevinç gelecektir. Sanat gelişecek, gerçek sanat icra eden sanatçılar ortaya çıkacaktır. Deccal sisteminin etkisiyle yok olup giden mimari yeniden can bulacaktır. Çünkü dünyaya huzur, mutluluk, güven, dostluk, kardeşlik ve hepsinden önemlisi Allah aşkı yayılacaktır. Allah aşkı insanların kalplerinde olduğunda, o topluma sanat gelir, estetik gelir, sevinç gelir, mutluluk gelir, bilim gelir kısacası her şeye güzellik ve coşku gelir. Kuran Müslümanının anlayışı şefkat, merhamet, sevgi, akıl, tutarlılık, dengeli tavırlar sergilemek, makul düşünmek, fedakar olmak, iyi niyetle olaylara bakmak, her şeyde hayır görmek üzerine kuruludur. İslam'ın bu şekilde yaşandığı bir dünya, Hristiyanlar için de Museviler için de olağanüstü güzellikte olacaktır.
Hristiyanların karşı olmaları ve ilmi mücadele vermeleri gereken şey, her üç din için de büyük bir tehlike olan bağnazlıktır, Darwinizm'dir, materyalizmdir. Desteklemeleri ve savunmaları gereken ise, İslam dininin Kuran'daki şekli ile yaşanması ve bunu günümüzde sağlayacak olan Mehdiyettir. Bunu desteklediklerinde bağnazlık, gericilik, Darwinizm, materyalizm ortadan kalkacak, dünyaya bayram sevinci gelecek, her şey ve her yer aydınlanacaktır. Bağnazlığın, Darwinist ve materyalist ideolojilerin etkisinde kalmış insanlar da doğru eğitim ile kazanılmış olacaktır. Kiliseler, havralar Kuran ayetinde haber verildiği gibi Yüce Allah'ın korumasındadır. Hristiyan ve Musevi kardeşlerimiz istedikleri gibi ibadetlerini yapacak, istedikleri şekilde rahat ve güvenliğe kavuşacaklardır. Müslümanlar; Hristiyan ve Musevilerle kardeşlik ve sevgi içinde yaşayacak, savaşlar sona erecek, artık kan dökülmeyecek, dünya refahın, huzurun güvenliğin yaşandığı barış mekanı haline gelecektir. Bu Allah'ın vaadidir. Mutlaka gerçekleşecektir. Fakat bunun için Allah bizden gayret etmemizi istemektedir.

Peygamberimiz (sav)'in Kitap Ehli'ne Karşı Şefkatli, Koruyucu ve Sevgi Dolu Tutumu

Peygamberimiz (sav), Necran Hristiyanlarının Ziyareti Sırasında Oturmaları İçin Abasını Sermiştir
Resulullah (sav)'in Kitap Ehli'nin düğün yemeklerine katıldığına, hastalarını ziyaret ettiğine ve onlara ikramda bulunduğuna dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Hatta Necran Hristiyanları onu ziyaret ettiklerinde Hz. Muhammed (sav) onlar için abasını yere sermiş ve Hristiyan misafirlerine abasının üstüne oturmalarını söylemiştir.
Peygamberimiz (sav) Kitap Ehlinin Müslümanların Emanında (koruması altında) Olduklarını Söylemiştir
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in, Hıristiyan olan İbn Harris b. Ka'b ve kavmine yazdırdığı anlaşma metninde: "Şarkta ve garpta yaşayan tüm Hristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah'ın, Peygamberin ve tüm müminlerin himayesindedir.Hristiyanlık dini üzere yaşayanlardan hiç kimse istemeden İslam'ı kabule zorlanmayacaktır. Hristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalırsa Müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar" yazdırmıştır. (İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, Es-Siretü'n-Nebeviyye, Daru't-Türasi'l-Arabiyle, Beyrut, 1396/1971, II/141-150)

Peygamberimiz (sav), Ziyarete Gelen Kitap Ehli'nin Kalması İçin Sahabenin Evlerini Onlara Tahsis Ederdi
Hz. Peygamber (sav) döneminde, gruplar halinde elçiler ve heyetler Medine'ye ziyaretlerde bulunurlardı. Gelen heyetler –Kitap Ehli de dahil– bazen 10 günden fazla da kalabiliyorlardı ki, Abdurrahman b. Avf, Muğire b. Şube, Ebû Eyyubü'l-Ensarî ve Ensar'dan bazı kimselerin evleri, onlara tahsis edilirdi. Bunlara ek olarak Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki ilim tahsil eden Ashab-ı Suffa'nın kaldığı yerler ile Mescid'in yakınlarına kurulan bir çadır, gelen ziyaretçiler için hazırlanırdı.
Hz. Peygamber (sav), görüşmeye gelenlerin bazılarına, emânnâme ve ahidnâme (yazılı emir ve talimat, bazı şahıs ve gruplara tanınan hak ve imtiyazları, yabancılarla yapılan anlaşma hükümlerini içeren belge) ve onlara tahsis edilen arazileri bildiren resmî evrak verirdi. Bazı bölgelere de kendileri içinden valiler tayin ederdi. Yine Kutlu Elçi, Müslümanlara zekat memurları gönderirken, Hristiyan olarak kalanlara da cizye tahsildarları görevlendirirdi. Aslında gelen bu resmî heyetler, tüm Arap yarımadasının, Hz. Muhammed'in (sav) peygamberliğini ve hakimiyetini kabul edişinin birer kanıtları durumundaydılar. (Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 356)
Peygamberimiz (sav) Vahiy İnmeyen Bazı Konularda Mekkeli Müşriklerin Değil Kitap Ehli'nin Davranışlarına Göre Hareket Etmiştir *
Allah Resûlü (sav) Mekke'de, vahiy almadığı konularda Mekkeli müşriklere muhalefet ederek, Ehl-i Kitab'ın davranışlarına uygun hareket etmiştir. (Buhârî, Libâs 70; Müslim, Fedâil 90)
Peygamberimiz (sav), Sahabeyi Hristiyan Necaşi'nin Yanına Hicrete Göndermiştir
Peygamberimizin Hicret'ten önce ilk ilgi duyduğu ve Müslümanların hicret etmelerini arzu ettiği Hıristiyan ülke, Habeşistan olmuştur. Allah Resûlü, Mekke müşriklerinin amansız işkenceleri ve tazyikleri karşısında Mekkeli Müslümanların Habeşistan'a hicretlerini arzu etmiş ve bu hislerini şu ifadelerle belirtmiştir.
"İsterseniz ve elinizden gelirse, Habeşistan'a iltica ediniz. Zira orada hüküm süren kralın topraklarında kimseye zulüm edilmez. Orası doğru ve emin bir yerdir, Allah âsân edinceye (kolaylık verinceye) kadar orada kalın." [Hamîdullah, el-Vesâikü's- Siyâsiye, (trcm.Vecdi Akyüz), Kitabevi, İstanbul 1997, s.115; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 297]
Peygamberimiz (sav) Musevi Birinin Cenazesi Geçerken Ayağa Kalkmıştır
Cabir b. Abdullah (ra) şöyle nakletmiştir:
Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Resulullah (sav) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bu bir Yahudi kadınının cenazesidir" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): "... Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız." buyurmuştur. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1593)
Kays b. Sa'd'in (r.a.) rivayetinde İbn Ebu Leyla şöyle nakletmiştir:
Kays b. Sa'd ile Sehl b. Huneyf, Kadisiyye'de bulunurlarken yanlarından bir cenaze geçti. Bunlar ayağa kalktılar. Kendilerine; bu cenaze, bu yer halkından (yani zımmilerden)dir, denildiğinde Kays ile Sehl de: Resulüllah'ın (sav) yanından bir cenaze geçmişti. Allah Resulü, ayağa kalktı. Bunun bir Yahudi cenazesi olduğu kendisine bildirildiğinde: "Bu da bir insan değil mi?" buyurdu. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1596)
Peygamberimiz (Sav) Zımmilere Eziyet Edilmemesini Buyurmuştur *
Hadis-i şerifte Efendimiz (sas) "Kim zimmî (İslam ülkesindeki gayrimüslim) olan birisine eziyet ederse, ben onun hasmı olurum." buyurmuştur.

mezar
Peygamberimiz (sav)'e İlk Peygamberlik Geldiğinde, Hristiyanlarla Görüşüyordu
Peygamber Efendimiz (sav), Allah Resûlü sıfatıyla tebliğe başladığı zaman, ilk defa Mekke'de bazı Hıristiyanlarla karşılaşmıştı. Hatta, Kendisine vahiy gelmeye başladığı ilk günlerinde Hz. Hatice ve Peygamber Efendimiz (sav) ile görüşen Varaka b. Nevfel de İncil'in el yazmalarına sahip olan bir Hıristiyandı. (Buhârî, Bedu'l- Vahy 3)
Peygamberimiz (sav), Kimsenin Dinine Karışılmasına İzin Vermemiştir
Din seçme hürriyetinin ifadesi olan "La ikrâhe fı'd-dîn (Dinde zorlama yoktur)" ayetini (Bakara Suresi, 256) uygulamakta olan Peygamberimiz (sav), 630 senesinde, Müslüman olduklarını bildirmek üzere Medine'ye gelen Hımyer hükümdarının elçilerine şu talimatı vermiştir:
"Bir Yahudi veya bir Hıristiyan, Müslüman oldukları takdirde, müminlerden olurlar (onlarla hukuken eşittirler). Kim Yahudiliğinde veya Hıristiyanlığında kalmak istiyorsa, ona müdahale edilemez." (İbn Hişâm, es-Sîre, II, 586)
Peygamberimiz (sav) Bizzat Kendisi Musevilerle Ticaret Yapmıştır
jews_rabbis_torahAllah Resûlü'nün, insanlarla ilişkilerinde temel aldığı değerlerden birisi dürüstlüktür. Bu meziyeti gördüğü kimsenin başka dinden olması, onunla ticarî ilişkilere girmesine engel teşkil etmemiştir. Bizzat kendisi Medineli Musevi tüccarlardan gıda maddeleri ve borç almıştır.
Allah'ın Resûlu (sav) vefat ettiğinde, şehirdeki bir Museviden aldığı borç mukabili, zırhı emanette durmaktaydı.
Peygamberimiz (sav)'in Hayber'in Fethi Sırasında Musevilere Gösterdiği Şefkat
Hayber'in fethinden sonra elde edilen ganimetlerin arasında tomarlar halinde Tevrat nüshaları bulunmuştur. Hz. Peygamber (sav) bu nüshaları ganimetlerin içerisinden çıkartıp, nüshaların Musevilere geri verilmesini emretmiştir.
Yine Hayber'in fethinden sonra, Müslüman askerler, Musevilere ait bağlardan ve hurma bahçelerinden yemeye başlamışlardır. Museviler durumu Hz. Peygamber (sav)'e şikayet ederler. Hz. Peygamber (sav) de bölge halkının mallarına, bağ ve bahçelerine el sürülmemesini emreder. 
Peygamberimiz (sav) Medine Vesikası'yla (Sözleşmesi) Musevilerin ve Hristiyanların Dinine Karışılmayacağını Söylemiştir
Peygamberimiz (sav)'in Hristiyan, Musevi ve müşrik topluluklarla imzaladığı Medine Vesikası da önemli bir adalet örneğidir. Medine Vesikası'nın maddelerinden biri şöyledir:
"Ben-i Avf Yahudileri, müminlerle beraber aynı ümmettirler, Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir."
Medine Vesikası'nın 16. maddesinde ise, "Bize tabi olan Yahudiler, hiçbir haksızlığa uğramaksızın ve düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın, yardım ve desteğimize hak kazanacaklardır" diye bildirilmiştir.
Peygamberimiz (sav)'den sonra da sahabeleri Peygamberimiz (sav)'in antlaşmaya koydurduğu bu hükme sadık kalmışlar ve aynı hükmü,Berberi, Budist, Brahman ve benzeri inançlara sahip kişiler için de uygulamışlardır.
Peygamberimiz (sav) Necranlılara Verdiği Emannamede Onların Müslümanların Koruması Altında Olduğunu Söylemiştir
kuşlarBizzat Peygamber Efendimiz (sav) tarafından Edruh, Makna, Hayber, Necran ve Akabeli Kitap Ehli'ne verilen beratlar, Müslümanların Kitap Ehli'nin can ve mal güvenliğini garanti altına aldıklarını ve onlara inanç ve ibadet özgürlüğü tanıdıklarını göstermektedir. Peygamberimiz (sav)'in Necranlılar ile yaptığı sözleşmede yer alan şu maddeler de dikkat çekicidir:
Necranlıların ve maiyetindekilerin canları, malları, dinleri, varları ve yokları, aileleri, kiliseleri ve sahip oldukları herşey Allah'ın ve Allah'ın Peygamberinin güvencesi altına alınacaktır.
Hiçbir psikopos ya da keşiş kilisesinden ya da manastırından edilmeyecektir ve hiçbir papaz papazlık hayatını terk etmeye zorlanmayacaktır.Onlara hiçbir eza ya da aşağılama yapılmayacaktır ve toprakları ordumuz tarafından işgal edilmeyecektir. Hak talebinde bulunan olursa, Necran'da adaletlice hüküm verilecektir...
Onlara düşen sadakat ve yükümlülüklerinde çaba içinde olmaktır. Zulme ve baskıya uğramayacaklardır.

İman edenlerin ittifakı bir zorunluluktur

Kuran_okuyan_cocuklarAllah inancının, adaletin ve vicdanın gereği; dünyada Allah inancına karşı olanlarla fikri mücadele içinde olmak, dünyadaki tüm kötülükleri deşifre ederek bunların fikri alt yapılarını ortadan kaldırmaya çabalamaktır. Yaptıkları kanlı eylemlerde kendilerince yüce İslam dinini kullanmaya çalışan, Müslüman ismi veya kimliği taşıyan cahil ve hatta gerçekte dinsiz olan kişilerin İslam ile ve Kuran ayetleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan uygulamalarını birbirinden mutlaka ayırt etmek gerekir.
İslam'ın özünü görmezden gelerek, deccal yanlılarının planlarına kanmak samimi iman eden bir insanın yapabileceği bir tavır değildir. Yapılan bu gizli ve sistemli telkin yöntemleriyle, bir kısım Hristiyanlar kendilerini Müslümanlardan uzak tutup, hatta onlara karşı bir cephe oluşturmaktadırlar. Bunu yaparak kendilerini Evanjelik Hıristiyanlardanmış gibi göstermeye çalışan din karşıtı kişilerin etkisi altında Müslümanlara karşı kin ve nefret duygularını teşvik etmektedirler. Allah'ı seven dindarlar olarak Allah'ın dostları ile birlik olmaları gerekirken, ateist, Darwinist, terörist bir sistemin öncülüğünü yapan sinsi bir teşkilatın yolunu -farkında olmaksızın da olsa- izlemektedirler. Bu yanlış inancın hem kendilerine hem de tüm dünyadaki inananlara ne kadar büyük bir zarar verdiğini görememektedirler.
Allah'ın izniyle ALLAH'IN İSMİ VE KELAMI, MUTLAKA TÜM DÜNYAYA HAKİM OLACAK VE GALİP GELECEKTİR. Bu Allah'ın tüm gerçek iman sahiplerine vaadidir. Fakat bunun vesileleri olmak için sebeplere sarılmak, tüm dünyada güçlü bir inanç dayanışması içinde olmak gerekmektedir. Samimi Evanjelik Hıristiyanlar, Evanjelik masonların kirli oyunlarını görüp, içine sürüklendikleri büyük tehlikenin farkına varıp samimi dindar Müslümanlarla ittifak ederlerse, tüm insanların barış ve huzur içinde yaşayabilecekleri, savaşların, çatışmaların sona ereceği bir dünya düzeninin kurulması mümkün olacaktır. Allah'tan bir nimet olarak çok daha huzurlu ve çok daha rahat, güzel bir hayat yaşayacaklardır.
Ateist masonluğun gizli önderliğindeki gerçek tehlikenin -yani ateizm, Darwinizm, materyalizm, Marksizm, komünizm tehlikesinin- boyutlarını daha iyi fark ettiklerinde, asıl fikri mücadeleyi tüm inananlarla birlikte, Allah inancına savaş açmış bu tür sapkın sistemlere karşı vereceklerdir. Yüce Allah'ın izniyle, 3 büyük dinin mensuplarının heyecanla bekledikleri Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın zuhur zamanı çok yakındır. Kuran'a göre Allah'ın vaadi gereği, o dönemde Hz. İsa (as)'ın barış ve birliktelik çağrısına mutlaka tüm Hıristiyanlar kendi rızaları ile uyacaklardır. Kuran'a göre Hz. İsa (as)'ın yeniden zuhurunda, Kitap ehlinden (Hıristiyan ve Musevilerden) ölmeden önce ona iman etmeyecek hiç kimse kalmayacaktır (Nisa Suresi, 159). O zaman, asıl yapılması gerekenin inananlar arasında sevgi ve ittifak oluşturmak olduğunu Yüce Rabbimiz'in izniyle anlayacaklardır. Ancak önemli olan, Hz. İsa (a.s.)'ın ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın zuhur dönemine çok yaklaşmışken bu gerçeğin farkına varmak ve BU MÜBAREK İNSANLARA GEREKLİ İLMİ ZEMİNİN HAZIRLANMASINA ÖNCÜLÜK EDEREK ONLARA RAHAT FAALİYET YAPACAKLARI BİR ORTAM HAZIRLAMAKTIR. Kuşkusuz ki Allah'ın, İslam ahlakını, barışı, huzuru ve sevgiyi hakim kılmak için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur (Allah'ı tenzih ederiz). Fakat Allah, iman edenlere dua etme ve ecir alma güzelliğini lütfetmiştir. GERÇEK SAMİMİ DİNDARLAR ARASINDAKİ GÜÇLÜ İTTİFAK, DİNSİZLİĞİN YERYÜZÜNDEN KALKMASI VE YÜCE RABBİMİZ'İN İSMİNİN TÜM DÜNYADA BİR VE TEK OLARAK ANILMASI İÇİN BİR DUA NİTELİĞİNDEDİR.
Kitap Ehli
Gerçek Müslümanlıkta Kitap Ehli'nin özel bir yeri vardır. Müslümanlar Kitap Ehli'ne sevgi ve saygı göstermekle, onları korumakla ve onlarla kardeş olmakla yükümlüdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder